DenemeEleştiri - Tenkit

YA BİZDENSİN, YA HİÇ

Eleştiri; herhangi bir konu, bir kişi veyahut bir eseri tarafsız bir gözle olumlu ya da olumsuz yönleri ile ele alarak inceleme ve yorumlama bilimidir. Toplumlar eleştiriye açık olması ile gelişir ve kültürel zenginliklerini arttırırlar. Türk – İslam Medeniyeti, günümüzden asırlar önce, her türlü fikre açık olması ve kendini geliştirmek ile gerçek imana erişebilme şiarı ile kurulmuş, âleme nizam getirmiştir. Günümüzde eleştiri kültürü; ideolojik, sosyokültürel, fanatizm, mezhepsel ve ırksal boyuta indirgenmiş ve seviyesi ayaklar altına inmiştir. Farklı görüşler zenginlik olmaktan çıkmış, kavga ve karmaşaya zemin hazırlamaya başlamıştır. Bilhassa toplumun önünde rol model olarak görülen politikacı, sanatçı, sporcu ve aktivistler tarafından haddinden fazla yapılan eleştiriler, bu isimleri rol model olarak gören kişilerce farklı noktalara çekilerek kavga ve karmaşaya zemin hazırlamış, farklı görüşlere sahip olan insanlar arasında düşmanlıkların başlamasına neden olmuştur. Toplum bölünmeye başladıkça, düzenin sağlanması güçlük kazanıyor dolayısıyla devletin nizamı da bozulmaya başlar ve devletin temelleri sarsılır. Bu yazımızda; günümüzün eleştiri kültürü ele alarak bu durumun neden olduğu sorunları gözler önüne sürecek, olması gereken eleştiri kültürünü ve toplumsal farklılıklarımızın en büyük zenginliğimiz olduğunu sizlerle paylaşacağız. Ayrıca yazımızda; çözüme ulaşmak adına yapılan yapıcı eleştirileri açıklayacak, yeniden Türk – İslam Medeniyeti inşaasında eleştiri kültürünün önemini vurgulayacağız.

Anahtar Kavramlar: Eleştiri, Tenkit, Kültürel Yozlaşma, Bölünmüş Görüş, Sosyal Taraf

Günümüz Eleştiri Kültürü

19. yüzyıldan itibaren dünyada yeni bir düzen olarak belirmeye başlayan ve 20. yüzyıl başlarından itibaren de etkisini gösteren Batı Medeniyeti, ortaya çıkardığı pek çok yenilikle insanoğlunun varlığında etkili olmuştu. Batı Medeniyeti ile modern teknoloji ve bilimsel gelişmeler gibi olumlu ilerlemeler ile tanışan insanoğlu; modern kölelik, fanatik ırkçılık, fanatizm (spor, politika, mezhebi anlamlarında), aşırı cinsiyetçi yaklaşım, ekonomik bağımlılık ve sosyokültürel yozlaşma gibi toplumsal ayrışmayı arttıran unsurlar ile de karşı karşıya geldi. Yine, Batı Medeniyeti’nin getirisi olarak inanç sistemleri zedelemiş; inançsızlık toplumlar, aile sistemsizliği ve toplumsal farklılıklar ayrılıkları tetiklemişti. Aslında Batı Medeniyeti ve Türk – İslam Medeniyeti taban tabana zıt iki medeniyet anlayışıydı. Yapıcı eleştirileri, kendisi için faydalı gören Türk – İslam Medeniyeti’ne karşılık, eleştirileri ayrışma malzemesi olarak gören Batı Medeniyeti…

Kendi medeniyet anlayışımızdan uzaklaşmaya başladığımız 18. yüzyıl ortalarından itibaren toplumumuzda gelişen eleştiri kültürü, yapıcılıktan uzak ve bizi yansıtmayacak tarzda temellenmiştir. Günümüze kadar gelen bu eleştiri kültürü, bizlere unutturulan bizler ile daha da körüklenerek daha da kültürsüzlüğün meydana gelmesine zemin hazırlamıştır. Günümüzde gelişen eleştiri kültürsüzlüğü; politik, etnik, mezhebi, sportif, sosyokültürel, ekonomik ve cinsiyetçi düzeyde gelişmekte. Bu yedi esas, toplumların yok oluşuna ve birey bazlı yeni bir düzenin inşaasına olanak sağlamakta. Bu durum da, toplumun bir ve beraber olmasını imkansız hale getirmekte. Bu durumda, ayrışma ve bölünme kavgasını arttırarak medeniyet algımızın oluşmasını engeller hâle gelmektedir.

Ortada bir problem var ve bizler bu problemleri ortadan kaldırarak çözüme kavuşturmak niyetindeysek gelin doğru tanımları yapalım. Eleştiri kültürlerini tanıyarak, günümüzde oluşan kültürel yozlaşmayı daha yakından tanıyalım…

1. Politik Eleştiri Kültürü

Politik Eleştiri
Resim: 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin ardından muhalif medyada yayımlanan bir haber.

Politik eleştiri; politikacılara, siyasal görüşlere ve politik olaylara yönelik yapılan eleştiriler olarak tanımlanır. Politik eleştiri, politikacılar tarafından birbirlerine karşı yapılabildiği gibi politikacılar tarafından topluma veya toplum tarafından da politikacılara karşı yapılan eleştirilerdir. Politik eleştiriler neticesinde kaos ve kargaşa giderek yaygın hale gelmiştir. Bilhassa çözümden uzak, sadece ve sadece eleştiri yapmak için yapılan eleştiriler toplumların ayrışmasına zemin hazırlamaktadır. İdeoloji bazlı, yapıcılıktan uzak ve eleştiride bulunmak için yapılan politik eleştiriler, toplumun hiçbir sorununa çözüm üretmediği gibi toplum olma bilincinin kaybolmasına da vesile olmaktadır.

Ülkücü iseniz, bir komünistin yaptığı en güzel iş olumsuz, ülkücü birinin yaptığı olumsuz iş doğru. Keza bu durum komünist içinde geçerli bir durumdur. Sağcı için sağcı, solcu için solcu her zaman en haklı diğer görüşler her zaman zararlı ve kabul görmesi imkânsız olan görüşlerdir. Bu durum tarihin gördüğü en büyük felaketlerin başında gelen 6 Şubat 2023 depremi içinde geçerliydi. Geçtiğimiz yıl ülkemiz tarihin en büyük felaketlerinden bir tanesini, Asrın Felaketini yaşadı. Kahramanmaraş ili merkezli depremler neticesinde 53.537 vatandaşımız hayatını kaybetti. Asrın Felaketi; Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Osmaniye, Malatya, Adıyaman, Adana, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa ve Elazığ illerimiz başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin büyük çoğunda etkili oldu. Bu tarihin en büyük felaketi sonucunda depremden daha ağır bir felaket ile karşı karşıya gelindi. Asrın Felaketinden kısa bir süre sonra düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Seçiminin ilk turunda deprem bölgelerinin büyük çoğunluğunda mevcut cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN birinci olarak ipi göğüsledi. Cumhuriyet tarihimizin belki de en ağır ve en kırıcı politik eleştirisi ile bu dönemde karşı karşıya geldik. Depremden etkilenen vatandaşlar siyasi tercihleri nedeniyle, bir grup muhalif gazeteci, yazar, aktivist, politikacı ve kendini toplumun üstünde gören jönler tarafından aşağılandı ve daha da kötüsü felaket, depremzedelere müstahak görüldü. Siyasal düşünceleri farklı diye, bir grup beyaz yakalı elit isim tarafından hor görüldü. Ölümler, deprem sonucunda yaralananlar ve vücudun bir kısmını yitiren canlılar… Politik duruşları, yaralarını saracak olan isme olan inançları ve dünya görüşleri nedeniyle aşağılanan bir toplum… Aslında ülkemiz politik geleneğinde aziz milletimiz aşağılanmaya alıştırılmış, politik ekolde necip milletimizin aşağılanması sıradan bir olay olarak görülmekteydi. Osmanlı Devleti, çeşitli ihanet, zamanı yakalayamama, öz benliğinden uzaklaşma ve devletin kanat geldiği onlarca etnik unsurun ayrışma istemesine karşılık verememiş ve tarihi vizyonunu yitirmeye başlamıştı. Bu dönemde devletin yönetim şekli,  devlet sisteminin değiştirilmesi ve çağa uygun bir devlet yönetiminin oluşturulması amacıyla çalışmalar yapılmış, cumhuriyetin tohumları toprağa atılmıştı. Cennet mekan Sultan II. Abdülhamid Han tarafından atılan bu adımlar, 31 Mart Vakası neticesinde sekteye uğramış, bu tarihten sonra gerçekleşen Balkan Savaşları, I. Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşı gibi savaşların sonunda aziz milletimizin gayret ve hürriyet sevdası üzerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Ancak, aradan geçen zaman zarfında bir grup devleti kendi babasının malı gibi görmeye başladı ve milleti görmezden geldi. Bu gürüha göre millet; göbeğini kaşıyan, cahil, makarnacı, yobaz ve kandırılması kolay kölelerden başkası değildi. Milleti hunharca eleştiren bu gürüh, milletin şamarını her zaman yedi. Ve zaman içerisinde eleştiri kültürlerini hakaret, aşağılama ve hor görme üzerine kurdu.

Politik eleştirilerin maalesef en acınası gösterimi, milletimizi temsil eden siyasiler tarafından sergilenmektedir. Ülkemizin onlarca sorunu varken bu sorunları görmezden gelerek, keselerini dolduran sayın siyasiler kendi ifadeleriyle; “Dünyanın en güzel işini yapsalar bile onları destekleyecek değiliz!” şeklinde sözde muhalefet yaparak, kendi camiasına şirin gözükmeye çalışmakta ve bulunduğu makamın gerekliliğini böyle görmekte.

Politik eleştirinin bir diğer unsuru ise, politikacıları kendilerine temsilci olarak seçen millettir. Milletin kahvehane, kafe, sokak, cadde ve dost meclisi gibi ortamlarda yaptığı politik eleştiri yapıcılıktan uzak, kendi çıkarları doğrultusunda ve günübirlik tarzda. Artık sıradanlaşan bu durum, çözümsüzlüğün zeminini oluşturan en büyük unsuru meydana getirmektedir. Maalesef, günümüzde yapılan hiçbir politik eleştiri yapıcı değil. Politikacılar ve politikayı takip eden yazar, akademisyen ve vatandaşlar tarafından yapılan politik eleştiriler çözüm odaklı olmadığı gibi sırf eleştiri yapmak için yapılmakta. Kaosu, kargaşayı ve ayrışmayı tetikleyen politik eleştirilerin sonucu, olumlu olmaktan uzak.

Günümüz eleştiri kültürü, kültürsüzlüğün kültürü..

2. Etnik Eleştiri Kültürü

Resim: Etnik Farklılıkları Temsil Eden Bir Görsel.

Etnik eleştiri terimini; bir kişi, bir olay ya da bir grubun etnik kökeni ön plana çıkarılarak eleştirilmesi, yadırganması ve hor görülmesi şeklinde açıklayabiliriz. Günümüz politik unsurlarınca sık sık etnik unsurlar göz önünde bulundurularak eleştiri yapılmakta, birlik ve beraberlik zeminimiz derinden sarsılmaktadır.

Türk’ün Kürt’e, Laz’ın Çerkez’e, Boşnak’ın Arap’a, İngiliz’in Çinli’ye hiçbir üstünlüğü yoktur. Esasıyla Türk’te, Kürt’e, Laz’da, Çerkez’de, Boşnak’ta, Arap’ta, İngiliz’de Çinli’de birdir, insandır. Bu sebepledir ki, kadim Türk – İslam Medeniyeti insan odaklı bir medeniyet teşekkülü olarak adalet, nizam, barış, kardeşlik, ahlak, maneviyat ve sıhhat üzerine kurulmuştur. Siyah tenli, beyaz tenli ayrımı insanlığın en aşağılık ayrımı; aynı şekilde sarışın, esmer, kızıl ayrımı da bir o kadar saçma, anlamsız ve aşağılık bir ayrım. Esası itibariyle insan insandır. Bir insanı diğer insanlardan ayıracak yegâne unsur insanlık vasfını taşıması olmalıdır. Aksi takdirde insanın, insanlık olgusu yitirilir, hayvandan farkı kalmaz…

Zalim bir diktatörün zulmünden kaçarak, hayata tutunmaya çalışan Suriyeli bir insanın çektiği çileler, gördüğü zulüm görmezden gelinerek, “Ne de olsa Suriyeli, onlardan herşey beklenir. Suriyelileri, Suriye’ye göndereceğiz.” deyip, Suriye’de bir zalimin olduğunu görmezden gelir isek bu durumu askeri ve devlet olma yönlerimiz ile yani Türklük ile açıklamayız. Yine bu olayı insanî olarak değerlendirmez isek taşıdığımız Müslüman kimliğinin hiçbir anlamı ve maksadı kalmaz…

Herhangi bir kişiyi hareketleri, söylemleri veya hayata bakış açısını tasvip etmiyorsunuz diye, o insanın etnik kökeni sebebiyle eleştirmek ayrışma, kargaşa ve bölünmeyi arttırır. Bir arada yaşama zenginliğine erişebilme sahip insanlar arasında etnik farklılıklar arasındaki haddini aşan eleştiriler toplumun bütününü etkileyen kaos, düzensizlik ve kargaşaya sebebiyet verebilir.

Bizlerin en büyük zenginliği, farklılıklarımızın olduğunu hatrımızdan çıkartmamalı bu mihvalde yaşantımızı idame ettirmeye gayret göstermeliyiz…

3. Mezhebi Eleştiri Kültürü

Resim: İslam’ın kıblesi Kabe

Mezhebi eleştiri terimini; mezhepler arasındaki farklı yorumları aşağılama ve hatta daha da ileriye giderek farklı mezheplere mensup kişileri dinsiz olarak görmek ve bu farklı görüşler baz alınarak yapılan eleştiriler yapmak olarak açıklamamız doğru olacaktır. Siyasi ve sosyal görüş farklılıkları dolayısıyla bir dine mensup toplulukların oluşturduğu teşkilatlı yapılardan her biri mezhep olarak tanımlanır. Diğer semavi dinler gibi İslam dini de farklı görüş ve anlayışlar neticesinde çok sayıda mezhep oluşmuştur. İslam dini itikadi, fıkhi ve tasavvufi olmak üzere üç ana kola ayrışmış, daha sonra da çok sayıda mezhebe ayrılmaktadır (Şener, 1983). İslam dünyası ana çerçeve itibariyle dört mezhebe ayrılmıştır. Sünni, Şia, Harici ve Zahiri. Bu mezhepsel ayrımın tarihsel kökeni dört halife dönemine rastlamaktadır.

Ebû Davut ve İbni Mâce tarafından nakşedilen hadise şerife göre, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ahir zamanda gerçekleşecek fitnelerinden bahsederken İslam Coğrafyasındaki fırkalaşmadan (mezhep, cemaat ve tarikat anlamında) bahsetmiştir (Gömbeyaz, 2005).

“”

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: 

“- Ümmetim, yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası kurtulacaktır.”

Ashâb-ı Kiram efendilerimiz (r.a.), sordular:

“- Ya Resullullah! O kurtulan fırka, hangi fırka olacaktır?”

Peygamber efendimiz (s.a.v.):

“- Benim ve ashâbımın takip ettiği yolu izleyenler…” şeklinde buyurmuşlardır.

“”1

Mezhepçiliğin bir fitneye dönüştüğü çağımızda, İslam Coğrafyasının tamamına yakınında ayrışma, savaş ve kavga hâkim gelmekte, zalim Müslümanlara karşı zulmünü arttırma uğraşında, kan ve gözyaşı sel olup almakta. Vaziyet bu halde iken İslam Dünyası konulara mezhepsel tandanslı olarak bakmakta, esas kimliğimizi yani Müslüman olduklarını unutmaktadır.

 

İslam dininin sahibi olan Allah (c.c.) bir, İslam’ın kitabı Kur’an’ı Kerim bir, Peygamberimiz Hz. Muhammed bir, hak olan emir bir… Ümmet paramparça, Ümmet bölünmüş, Ümmetin göz yaşları kan ağlar… Allah’ın emirleri, gayet açık ve gayet net iken, bu ayetleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayıp, Hak olan emirleri çarpıtan günümüz hocalarının bu tür yaklaşımı; İslam’a karşıtlığı körükleyerek, İslam ile terörizmi bağdaştıran yapıların tarlalarına nifak tohumları ekmektedir.

1 Ebu Davud, Sünnet, 1; İbni Mâce, Fiten 17.

4. Sportif Eleştiri Kültürü

Genellikle spor medyası tarafından (Kızar, Kargün, Ağaoğlu, & Yıldırım), yapılan sportif eleştiriler; federasyonların, spor yöneticileri, spor kulüplerinin, hakemlerin veya sporcular gibi sportif unsurlara karşı yapılan, bu unsurların sportif faaliyette meydana gelen durumlara karşı olumlu veya olumsuz yönlerini aktarmaktır. Günümüzde yalnızca spor medyası değil, yöneticiler, sporcular, taraftarlar ve hatta hakemlerin dahi yapmış oldukları üst perdeden eleştirilere şahit olmaktayız.

Spor; barış, güzellik, rekabet ve hoşgörü ile ilerlemeye açık bir faaliyet olmasının yanı sıra, toplumların üzerinde derin etkiler bırakan bir faaliyet olması münasebetiyle ön plana çıkmaktadır. Özellikle son dönemlerde yapılan haddini aşan bazı eleştiriler sebebiyle taraftarlar arasında bölünme ve kavga hattı dahada keskin hale gelmiş, 1970’li ve 1980’li yıllarda özellikle İngiltere’de iç güvenliği tehdit eden holiganizm gibi davranışların günümüzde yeniden hortlamaya başladığı gözlemlenmektedir. Holiganizm; ekseriyetle sportif müsabakalarında, belirli bir tarafı destekleyen kişilerin desteklediği tarafın ileri gelen kesimler tarafından etki altına alınması ve bu etki nedeniyle aşırıya kaçılması, zorbalık ve vandalizm gibi toplum güvenliğini olumsuz yönde etkileyecek faaliyetlerin yaygınlaşması olarak tanımlanabilir. Ülkemizde özellikle son yıllarda başarısızlıklarına kılıf bulmak ve taraftarlarını konsolide etmek adına rakip takımları terör grupları ile bağdaştırma çabasında olan yönetici, bu yöneticiler tarafından satın alınan bot hesaplar ve sözde gazetecilerin türediği gözlemlenmiş, yüz yılı aşkın mazisi olan güzide kulüplerin taraftarları arasında husumetlerin doğmaya başladığı kayıtlara geçmiştir. Bu durumun en vahim sonucu Süper Lig’de üst üste yaşanan iki maçta görüldü. İlk olarak; Süper Lig’in 15. Haftasında oynanan Ankaragücü – Çaykur Rizespor müsabakasından sonra, Ankaragücü kulübü başkanı Faruk KOCA müsabaka hakemi Halil Umut MELER’i darp etti. Bu müsabakanın ardından Süper Lig 16. Hafta müsabakaları ertelendi. Bir haftalık aranın ardından yeniden başlayan Süper Lig’de oynanan 17. Hafta müsabakasında İstanbulspor kulüp başkanın talimatı neticesinde sahadan çekildi. Süper Lig’de yaşanan bu üst üste kaosların devamında TFF tarafından bir türlü oynatılmayı becerilemeyen Süper Kupa maçı ve üst üste hakemler tarafından verilen standartlardan uzak, yanlı ve futbol oyun kuralları ile alakası olmayan kararlar Türk Futbol’una atılmış hançer rolündeydi adeta. Tüm bu kaotik ortamın yanı sıra yaklaşık on senedir şampiyonluk yaşamayan ülkemizin eşsiz kulüplerinden bir tanesi olan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başkanı Ali Koç’un açıklamaları, fondaş medya mensupları ile harlanarak Galatasaray – Fenerbahçe gerilimini tetikleme amacı taşımakta. Milletimiz bilhassa 300 yıldır emperyal güçler tarafından bile isteye ayrıştırılmakta ve bu ayrışma sonucunda birlik temelimiz çürütülmüştü. Galatasaray ve Fenerbahçe gibi ülkemizin en büyük iki değeri arasında son dönemlerde yaşanan bu gibi vahim tartışmalardan bir an evvel dönülmeli, saha dışı rekabetten uzaklaşarak saha içine yönelmeliyiz. Aksi takdirde; Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu, Ülkücü-Komünist ayrıştırılmaları ile başaramadıklarını Galatasaray-Fenerbahçe ayrışması sonucunda başaracak emperyal Batı Medeniyeti hazır kıta beklemekte…

Resim: Türkiye Süper Lig’inde yaşanan olayların bazıları

5. Sosyokültürel Eleştiri Kültürü

Bir toplumun sosyal yaşantısını ve kültürünü etkileyen eğitim, bilim, inanç, gelenek, yaşam tarzı ve çevre gibi unsurlara sosyokültürel unsurlar denilmektedir. Özellikle 1980’li yılların ortalarından itibaren ülkemizde vatandaşlarımız çeşitli yönleri nedeniyle aşağılanarak eleştiriye tabi tutulmuş, hatta daha da ileriye gidilerek ikinci sınıf vatandaş muamelesi görülmüştür.

Ülkemizin en karanlık dönemlerinden bir tanesi 1980’li yılların ortalarından başlayarak 2010’lu yıllara değin süregelen türban, şeriat, mezhep, ırk gibi faktörler tandans alınarak yapılan ayrımların neticesinde karşılaştığımız toplum eleştiri seviyesini ayaklar altına almıştır. Bilhassa gelişen teknoloji neticesinde hayatımızda önemli yer edinen sosyal medyanın zemin hazırlamış olduğu ortam nedeniyle gayri ahlaki eleştiri kültürü toplumumuzda her geçen gün daha da yaygınlaşmaktadır. Olumlu, yapıcı ve çözüm odaklı eleştiriler yerlerini olumsuz, yıkıcı, çözümden uzak ve ayrıştırıcı eleştirilere bırakmıştır.

Yanlışları düzeltmek için yapılan eleştiriler, toplumu daha fazla yanlışa yönlendirmekte. Sesi yüksek olan doğru kabul edilmektedir. Toplumsal erkler zedelemiş, toplumsal birliktelik anlayışı, benlik ölçütüne indirgenmiştir. Oluşan bu vahim eleştiri kültürsüzlüğü, binlerce yıllık kültürümüzün yadırganmasına ve hor görülmesine neden olmuştur.

Bizler bizlere yabancılaştırıldık, umudun adı iken, umutsuzluğun biçare erleri olduk! Sahi ne oldu bize? Bir başka topluma benzedik, benzersiz duruşumuz dalga konusu oldu. Ah bize, vah bize!

6. Ekonomik Eleştiri Kültürü

7. Cinsiyetçi Eleştiri Kültürü

Bir Garip Eleştirel Toplum

Yukarıdaki kısımlarda da belirtmeye çalıştığımız gibi, toplumumuzda çeşitli eleştiri kültürleri oluşmuş ve bu kültürler her zaman ayrışma aracı olarak kullanılmıştır. Farklı görüşler, farklı fikirler bizi daha ileriye taşıyacağına daha da geriye taşıyarak, kültürel yozlaşmamızı sağlayan unsur haline geldi. Fikirler baskı altına alınarak fikriyatımız, duruşlarımız baskı altına alınarak duruşumuz zedelendi. Ve bizlik anlayışımız baskılanarak törpülendi, bizden olduk. Kendimizden geçerek birileri ile yol yürümek adına onlarla birlikte olduk. Onlar gibi olduk. Esası itibariyle bizler, birileri ile biz olmak için kendi öz benliğimizden geçerek hiç olduk. Hiçlik, birliğin adı iken…

Çözüm Yolları ve Yeniden Diriliş

Kültürsüz, yozlaşmış bir medeniyet anlayışı bugün toplumumuzda hüküm sürmekte. Doğru yanlızca eleştiri yapan kişinin baktığı açıda, olaylar yanlızca o anlık değerlendirmede ve kişiler yalnız eleştiri yapan kişinin kendi perspektifi dahilinde objektifine yansıyan açıda… Günümüzde iki seçenek arasında bırakılmış bir toplum ile karşı karşıyayız. Ya o taraftasın, ya bu tarafta.

Cumhur Başkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın doğru yaptığı işleri söylediğimizde, Erdoğan’ın yandaşı, düzenin adamı, yalaka; yanlışını söylediğimizde Fetö’cü, terörist, hain…

“Gazi Mustafa Kemal’in hataları ve yanlışları olduğunu söylediğimiz zaman Yunan sevici, Atatürk düşmanı, hain; doğrularını söylediğimiz zaman Atatürk’ün askeri, Kemalist…”

Orta yol yok… Günümüz eleştiri kültürsüzlüğü…

Aslında bir orta yol var… Ne o taraf ne bu taraf ne de şu taraf; tek taraf Türk – İslam Medeniyeti…

Doğru yola sevk eden her eleştiri bizden. Kötüyü ve şerri nehyetmek maksadıyla yapılan her eleştiri bizden.

O, bu, şu ayrımı gözetmeksizin her kesimden her insan ile beraber, biz olma şiarı ile hareket ederek önümüzdeki asırlara Türk – İslam Medeniyeti mührünü vurarak, nizamı bozulan âleme nizam vurmak bizden.

Ettiğimiz kelamlarda özen, yazılarımızda özen… Kimseyi kırmadan, incitmeden ve kimseyi dışlamadan birlikteliğimizi zedelemeyerek yapıcı eleştiri yapmak ufkumuzu genişletecek. Yeniden dirilişin muştusu olacak.

Politik, etnik, mezhebi, sosyokültürel, cinsiyet, sportif ve ekonomik tenkitler bizleri hep daha ileriye, daha güzele, feraha, refaha ve huzura taşıyacaktır. Mutlu yarınlar, kutlu düşler… Yeniden Turan ve Yeniden Ümmet-i Muhammed’in birlikteliği İSLAM hattı sathında yapacağımız eleştiri kültürü ile olacaktır.

Ve şunu hatrımızdan hiçbir zaman çıkartmayacağız; noksanlıktan münezzeh olan yalnızca Allah’tır (c.c). O’nun izinden giden biz kulları ise noksanlık, hata ve fâni haneye daldığımız çukurdan iman şiarı ile yapılmış tenkitler ile mümkündür.

Hata, hata yürüdüğümüz bu handan, bizi doğruya iletecek dost kelamlarıyla bezenmiş eleştiriler ile yeniden dirilecek, Türk – İslam Medeniyeti’nin imzasıyla mazlumların barışı, kardeşliği ve birliği ile nizâm-ı âlem kurulacak.

Ne mutlu, Türk – İslam Medeniyeti’ni kendine şiar edinene! Ne mutlu, Turan yolunda yol yürüyene! Ne mutlu, Ümmet-i Muhammed’i birleme düsturunu kendine ülkü edinene! Var olsun, Turan! Bir olsun, Ümmet-i Muhammed! Rehberimiz ve şefaatçımız Kur’an-ı Kerim olsun!

Kaynakça

Gömbeyaz, K. (2005). 73 Fırka Hadisinin Mezhepler Tarihi Kaynaklarında Fırkaların Tasnifine Etkisi. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 14(2), s. 147-160. 02 09, 2024 tarihinde chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/143840 adresinden alındı

Şener, A. (1983, 08 01). İslamda Mezhepler ve Hukuk Ekolleri. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 26(1-4), s. 371-406.

Selçuk Dikici

Selçuk DİKİCİ, 18 Temmuz 1996 tarihinde Malatya'da dünyaya geldi. Roman, şiir, hikaye, deneme ve biyografi tarzlarında yazılar kaleme alan Selçuk Dikici, Bilgisayar Teknolojileri ve Programcılığı ön lisans eğitiminin yanı sıra Tarımsal Biyoteknoloji ana bilim dalında Ziraat Mühendisliği eğitimi almıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir